Kayıtlar

Ağustos, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Resim
Kaderdir senin yaşadıkların ya da yaşayacak oldukların. Nefes aldığımız sürece her yaşanan güzel anılarımız için nedense çoğumuzun aklına gelmez kaderimiz, şükretmeyi unutur üç günlük dünyanın güzelliğine dalıp gideriz. Kendimizi bile unuttuğumuz toz pembe güzellikten uyanıp çirkin tarafını yaşamaya başlayınca; bende ki kaderde kader mi hep beni mi bulur neden ben diye başlarız söylenmeye. Kader konuşunca senin gözün görmez kulağın işitmez dilin konuşmaz perde iner susarsın, anlamazsın olup biteni yaşamaya başlarsın. Kaderini güzel ya da çirkin kılmak senin elindedir... İsyan etme şükret ve hiç aklından çıkartma: "Biz her insanın kaderini çabasına bağlı kıldık" (İsra Suresi 13.ayet)

Aslına

Gözlerini Cemal Süreya yazsın, Saçlarını Rıfat Ilgaz, Endamını Hasan Hüseyin yazsın, Masumiyetini Sunay Akın, Dudakların Edip Cansever’den, Hasretin Nazım Hikmet’ten, Sevdan Ahmed Arif’ten, Okuyanın ben olayım yaşayanın da ben...

Keşke

Keşke beni hiç hayatımdan gitmeyecekmiş gibi, hiç aldatmayacakmış gibi, hiç göz yaşı dökmeme izin vermeyecekmiş gibi seven biri olsa. Üşüdüğümde ısıtmaya çalışacak biri de olabilir. Ya da sabah erken kalkmam için geç yatmama kızacak biri. Dışarıda çok kaldığımda eve gitmemi isteyip beni azarlayacak biri. Ne bileyim, benden başkasını asla göremeyecek biri. Görse bile “sadece arkadaşı” dediğimde cümlenin tam anlamını bana hissettirebilen biri..Başkalarıyla olabilir, gülebilir, konuşabilir, dokunabilir. Ama hep aklının bir köşesinde oluyim mesela. Başkalarına anlatırken benim anlattığıyla ilgiliği ne düşünebileceğimi tartsın mesela. Ben sınavımdan kötü not aldığımda bana kızsın. Beni azarlasın. Ağzıma sıçsın. Yeri geldiğinde annem, yeri geldiğimde babam da olabilir. Gözünde küçük gözükebilirim. Gurursuz olabilirim. Ama bu “zaten beni naparsam yapayım sevecek” gibi salak salak düşünmesini sağlamasın. Sonra ben kötü olduğumda hemen beni arasın. Ben açmıyayım telefonu. Ama o, hep arasın. So...

İcadını Seveyim

Olur da sesini duyup aramak istersen diye Graham Bell telefonu icat etti. Duygularınla tek başına kalma diye, Howard Armstrong radyoyu icat etti. Olur da acını bastırır diye söyledi Sezen Aksu bütün şarkıları. Bir gün duygularını, acılarını, hatıralarını içinde tutamayıp yazmak istersin diye Nicolas Conte kalemi icat etti. Belki günün birinde yeri gelir de bütün yazdıklarını silmek istersin diye Charles Condamiene silgiyi icat etti.. Mesafe sorunu daha çabuk çözülsün diye Gervett Morgan trafik ışıklarını icat etti. Robert Boyle, derin bir aşk acısından sonra sarmış olduğu sigarayı yakmak için kükürtlü bir kibriti icat etti. Lidyalılar parayı, Mezopatamyalılar birayı, Smirnoff kurşuna dizilme tehdidine rağmen votkayı icat etti. Sonra sen.. Gitmek diye bir şeyi icat ettin. İcadını seveyim.

Aşk...

Boşversene biz aşık olmayalım birbirimize. Konsere gidelim biz, Maça gidip küfür edelim.. Uçurtma uçuralım ya da, kumsalda uzanıp deli gibi içelim. Gecede yıldızlara bakalım mesela.. Bisikletle gezerken yağmur yağsın, sırılsıklam olalım.. Benimle kek yap, balık tutalım sonra tekrar denize atalım. Boşver aşık olmayalım biz.. Aşk korkutucu ! Beraber eğlenelim en iyisi, Ama hep benimle uyu..

Yağmur

Sen yoktun o zamanlar, çocukluğumda en çok yağmuru severdim ben... Ne zaman bir dert gelse bana, yağmur yağar, dinler, dokunur, ve topraktan kalkan o kokuyu koklardım... Ateşim sönerdi... Sonra büyüdüm... Gözlerini gördüm, yandım, yağmur yağdı, ve ilk kez sönmedim... Ben yağmurdan daha fazla bir seni sevebildim...
AY BÜYÜYOR PENCEREMDE Ay büyürken pencerelerden Tülbentsiz kurşunlar döktürdüm saçlarıma Yaşlı ebelerin gümüş cezvelerinden Efsunlu bir sözsün şimdi, kitaplar açıldı Kulaklarımda sancısı büyüdü kelimelerin Kuyular sularını çekti, tılsımlar ortalığa saçıldı Odamda çığlıkları garip suretlerin Bir eksik yaşamaktır bilesin Ah bu senin yok olur gibi hallerin Kayboluşların, geri dönmeyişlerin Dar ağaçları kurulur  alnımın tam orta yerine Her sabah orada can verişlerin Yas evi gibi sokulurken kadınlara Ansızın geliverişlerin Ay büyürken odalarıma

Bir Özlemin İzdüşümü

Eğri çizgiler dalgın İki kaşım üzerinde İki kaşım üzerinde bir ağrı Gözlerim yanıyor günlerdir Gözlerimde bir yangın. Bir yanım gündelik şeyler Evdir ekmektir Yaşadığım kaskatı; Bir yanım olmadık türküler söyler Yoldur özlemdir Benim en güzel düşlerim İçimde kaldı. Bir yerlerim eksiliyor günlerdir Bir yerlerim eriyor Günlerdir başımda bir esrik bulut Ben süt mavilerde umarken günü Aykırı sularda akşam oluyor Şükrü Ağabey

Vazgeçtim

Resim
Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim. Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim. Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim. Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim. Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim. Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim. Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim. Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim. Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden sen olduğun için vazgeçtim. Bencil olduğun için vazgeçtim! Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi; çünkü sevgim yüceydi. Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım. Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.

Şiirin Öznesi Şairin Katilidir

Müstakbel Sevgilime Alternatif Özgeçmiş Yüksek sesle konuşma olur mu benimle? Fısılda yeter, duyarım ben, bağırma ne olur.. Ve lütfen benim sesimin yüksek perdeden çıkmasına da aldırma. Kalabalık evde büyüdüğüm için birbirimize bağırmadan duyuramazdık sesimizi. O yüzden küçük harflerle konuşmayı bir türlü beceremedim. O zamanlar da farkındaydım aslında, ne kadar çok bağırırsam o kadar az anlaşılıyordum, ama bu bir aile geleneğiydi. En çok babam bağırırdı anneme, ara sıra da annem babama. Öyle anlarda kendimi mutfağa kapatırdım ve seslerini duymamak için bağıra çağıra saçmalardım. (Saçmalamaya meyyalim ta o zamanlardan miras olmalı) Ama ne yaparsam yapayım duyardım. Ya ellerim çok küçüktü ya da kulaklarım çok büyük. Bir türlü tam olarak kapatamazdım. Mutfak kapısının altından sızan ses, kapatamadığım kulağımın içinden beynime girerek beni yiyip bitirirdi. Hiçbir şey anlamazdım. Neden kavga ettikleri hakkında da hiçbir fikrim yoktu. Galiba onlar da bilmiyorlardı nedenini. Onlar amaçsız...

GİT

Gidiyorsun!!! Senden geriye sadece soğuk kaldırımlar üzerine ayak izlerini bırakıyorsun. Oysa bilmiyorsun; Ben kanıyorum. Anlamsız cümleler kuruyorsun yüzüme bakarak. Konuşamıyorsun... Şayet gideceksen  Şimdi çek git benden. Mümkünse arkana bile dönüp bakmadan; Git benden. Oysa sen sadece adımı biliyordun; Hikayemi değil. Şimdi çek git benden. Mümkünse sessiz, sedasız,kıpırtısız olsun gidişin. Varlığını hissettiremediğin gibi gidişini de hissettirme bana. Artık git benden; Adın hiçliği andırıyor bende. Ya da  dur; sus ve dinle… Beni gözlerinin saklı bahçesine diri diri gömen kadın. Özgürsün artık. Uça bilirsin! Dilediğin gibi kanat çırpa bilirsin. Hadi mutlu ola bilirsin artık; Doya doya sevine bilirsin. Çünkü adın boşluğu kaplıyor bende. Benli giydiğin mutlulukları yüzünden söküp at artık. Şimdi gitme zamanı; Hadi git artık.