Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Paronayağın Şiiri

Gidişin, henüz iyileşmemiş yarayı terk eden kabuk kadar acımasız. Yalnızlığımdan öp beni; acıma, sız… Gir kimsesizliğimin can evine bir gece vakti. Çal kafesinden yüreğimi, Çal yayı kırık bir kemanla son senfoniyi, Ses tellerim incinsin hıçkırmaktan, İncelsin sesim, Cümle sonlarıma nokta olsun dudakların, Önce sesim kesilsin, sonra nefesim… Gitme… Diktatör bir cümle devrilsin dilimde, dur! Yani gitmesen… Kal! Ceplerinin karanlığına çaresizce sığınan ellerini çıkar. İki yanından aşağı asılan kollarını boynumdan sal. Dur işte, gitme kal. Bu defa bitmesin, uyutulmadan önce anlatılan bu son masal… Sustu içimde cıvıldayan çocuk. Yalvarışlarımın dili yok, her biri di’li geçmiş zaman çaresizliği. İyi hiçbir temenni bozmuyor haykırışlarımdaki bu çığlık çığlığa sessizliği. Çözemiyor ellerim aklının kördüğüm iplerini, Ve bakışlarının kör noktasından sızan siyahı… Siyahın tadı yok, Siyah anlamsız, Siyah, kırık bir ayna… Siyah, ne kadar benziyor bana! Sessiz, beyazsız… Siyah, senden kalan s...

Kan Reçetesi

Kara bir gök için çok şey söylenebilir elbet İşte benim bulutum pas tutmamış sözcüklerden örgülü bir ağıt alnına halk sıçramış neferlerin çılgar gözleriyle sana ey rengi tarihini utandıran elbise Yüzün hiç yabancı değil sen eski borazanların gedikli çalgıcısı sesine küflü ambarların kokusu sinmiş irin salgını, cinayet fotokopisi ve kangren depolanmış eskimiş tarih satıcısı ambarların kokusu. Burnum duymuyor ama seni uslanmış ıtır kokusunu da duymuyor benim burnum benim burnum vahşi dağ çiçekleri, bozkır gülleri ve devedikenlerinin kırları genişleten halk kokusuyla yanıyor genzim çatlıyor genzim çatlıyor ve seni de çatlatıyor el illizyonizmin sırça küresi. sana kim sus dedi Kalbim. Dünya bir ateşten top gibi kavruluyorken toprak güneş sıtmasıyla sarsılıyorken burda, orda, öte yanlarda alınterinin öfkeyle fışkıyan şavkı yeryüzünü yeniden biçimliyorken ve depremle sarsılan halkların beyni illizyonizmin büyüsünü bozuyorken seni kim büyülemek istiyor Kalbim. Bildim hiç kuşkusuz su ...

Hayır Hayır

Hayır hayır hayır hayır Gökyüzünde bir çapak gibi duruyorken güneş Evlerde oturmak bana göre değil Elimde pergeller, gönyeler, iletkiler Bir gülün hacmini ölçmeye kalktım Yanıldığım kesin Yenildiğim belli değil Hayır hayır hayır hayır Bütün şiirlerimi odanın duvarına astım Ağzım kurudu tükürmekten Ömrümü cm2'lere böldüm de bir türlü anılarımı yazamadım Sarı peruka takmış bir acı Sokaklarda sürtüyor boyuna, barlarda benim adıma beş tek bir duble konuşuyor Ancak ölümle diyor, ancak ölümle sağalır yara Cebimde jeton var, uluslararası Sylvia Plath'ı arıyorum, mezarında buluyorum konyağını yudumlarken Bana daha bir incelmiş, ne bileyim daha bir güzelleşmiş gibi geliyor Thank you very much! diyorum ve jetonumun soluğu tükeniyor Cüzdanımda mor bir biletten başka bir şey yok Gecenin son otobüsü çoktan gitti Durdum ardından baktım Güneşi sabah sabah burnunu karıştırırken yakaladım Ay ağlıyordu ve bilmem kaç milyonuncu kez öldüğünü sanıyordu Parkta çükünden s...

Güvensiz Kalpleri Karaktersiz İnsanlara Borçluyuz

Nefret ettiğin ve güvenmediğin insanla iyi geçinme çabasına siz medeniyet diyorsunuz, ben sahtekârlık diyorum. O yüzden anlaşamıyoruz” diyen Charles  Bukowski  başlıktaki sözü de söylemiş. Yazarın 1994 yılında öldüğünü düşürseniz o günden bu güne bu konuda dünyada bir iyiye gidiş olmadığını düşünmek olası. Çünkü aynı sözün değişik versiyonları Bukowskiyi tanımayıp onun sözünü duymamış olanların da zaman zaman içinden geçiyor. Nedendir bilmem biz Türkler karşısındakilere zor güvenen insanlarız. Acaba neden ki? Babana bile Güvenme diye bir deyiş dünyanın bizden başka hangi ülkesinde var? Bu bile bir gösterge. B.Ç’nin ifade ettiği gibi “ Bu zamanda herkese kuşkuyla bakacaksın önce. Gazetelerde neler okuyoruz gör. Kuşkuyla yaklaş ki fazla zarar görmeyesin. Senin iyiliğin için söylüyoruz bunları.” Bir dönem büyüklerimizden en çok işittiğimiz sözler. Yaşadığımız günlerde insanların çoğu neden psikomatik hastalıklar ile uğraşıyor. İnsanlar ne özel yaşamlarında ne de iş yaşamında...

Meftun

Baktığın yerdeyim dedi bakmasını bil gördüğün perdeyim gözlerini sil hakîkata bakıyorsan kör olsan ne var hakîkat yolundaysan sürünsen ne ki perdeyi kaldır süründüğün yerdeyim...

Kaldırımlar

Sisli gecelerde arkadaşım oluyor o kaldırımlar, Ve sessiz kalıyor yol boyunca lambalar, Karanlığa kol açmış benim gibi ağaçlar, İçimde sensizlikten korkan bir ürperti var.

Eşya...

bu mektup sana değil/ konuşma yaşına gelen eşyalara/ demiri dövenin elinden canıma geçen ağrı büyüyor/ sabahları beni dışarı çıkaran acı ağacı/ geceleri beni eve gönderen zaman/ yapmaman gereken şeyler/ kalbimde sürtünüp büyüyen delik/  zaman hızlı ama vakit geçmiyor/ öyle ki bazen yukarıdan attığım öfkeyi aşağıdan toplayabilecek kadar hızlı çarpan bir kalbim var/ okudum/ öfke yavaş yavaş düşüyormuş aşağıya..                                       bu mektup sana değil/ bakma yaşına gelen eşyalara/ utandığım bir yüzü oluyor bazı eşyaların/ durmadan bir yerimi kurcalıyor yoksulluk/ kalbi kırık bir ok nereyi vurabilirse orası oluyorum bazen/ gövdemi doldurduğum alkolle/ gözlerimi kırmızı kırmızı edip bakıyorum yüksek binalara/  hepimiz  dünya soğuktur  diyen o nineden olmadık mı/ inin aşağı/ izledim/ öfke yavaş yavaş çıkıyormuş yukarıya..          ...

Yıl Dönümü..

Ben en güzel şiirleri sana yazdım kızım, en mutlu anılarım seninle olanlardı. En güzel seninle mutlu oldum mesela, en güzel sana güldüm, En güzel seni sevdim. Ama en çokta sana kırıldım bu hayatta. Hiç bilmedin. En çok sana darıldım ben, en çok sen üzdün, En çok sen ağlattın. Ne verdiysen kat kat fazlasını kopardın benden. Yeri geldi "defol git" der gibi konuştun, Yeri geldi " seni sevmiyorum" der gibi baktın. Aldırmadım. Oysa aptallığımdan değil ulan, sana olan sevdamdan kaldım kızım... Anlamadın... Bugün beni terkettiğin günün yıl dönümü. Eğer mümkün olsaydı bugünden önce seni tanıdğım günü unuturdum kızım. Ama olmuyor işte.. Bugün beni öldürdüğün, Kaburgamı söktüğün, Kalbimi dövdüğün günün yıldönümü.. Sanki şuan gidiyorsun, öyle sıcak ki göğsüm... Öyle bir buruk sancı var ki burnumun direğinde. Sanki kalabalıkta annesini kaybetti içimdeki çocuk. Çağırıyor, duymuyorsun. Sen ne zaman aklıma gelsen, beni aynı acıyla en baştan bir daha te...

Deniz Kokusu

Hiç bu kadar uzağa düşmemiştim Gözlerini götürme desem şimdi Kül ettiğim bulutlara Beyazı vaat etsem Yinede akıp gidermisin Yürek yadigârı armağandı sevdan bilmezmisin… İstiklal dilencilerinden şarap O kemancı kızdan istek yaptım Unutmak olmasın diye şarkıları Ben martıların yalancısıyım Tutsakları salıvermezlermiş bu aylarda Sürgüne düşürdüğüm gönlümde Yüzyıllar savaşıyor şimdi Galibi olmazmış Artık aşklar eğip bükemezmiş gerçeği Yasak sevdalar en çok biriktireniymiş İsim vermezmiş Tanrılar Boşuna uğraşma Böyle bitmezmiş aşklar … “ Özlemekten yoruldum. Alda gel gözlerini şimdi, Bekliyorum, bekliyorum … ”

Dört Kişiydik...

Hey garson!!! Bana bir duble rakı verir misin lütfen? Mümkünse masamı atayla, uyarla, arifle donatır mısın? Haa bu arada unutmadan söyleyeyim su dolu bir kavanoz içine süreyyayı koyup masamı süsler misin? Çünkü bana geçer dediler. Geçmedi!!! Bana hiç öyle kaşlarını çatıp bakma cemal bey... Hem suçun boyundan uzun hem de masanın en kıymetli yerindesin. Bak işte Turgut bey, işte sen... Hadi anlat Turgut beyle evli olan Tomris hanıma yazıp yolladığın şiirlerinden. En çokta bana geçer deyip ama bir türlü geçmeyen yaralarından. Ya sana ne demeli Oğuz bey... Oysa giderken yüzünü bulaştırdığı havluya akıttım tüm gözyaşlarımı günlerce. Bak boynumda el sürdüğü kapı kolunu söküp yerinden kolye yaptım. Hiç içmediği kahvenin bardağını kırdım, bileklerimi kestim, saçlarımı da... Halımın deseni A+Rh pozitif kırmızısından, içim mi katran karası. Bu yüzden bana uyku borçlusun. Çünkü alışırsın dedin. Alışamadım. Eee Ahmedim döndük dolaştık geldik mi kürkçü dükkanına? Bugünden iti...

Sevgili ATAY Anısına...

Biz burdayiz sevgili Atay sen neredesin? "Yaşarken anlaşılmaya mecburum" dedin. Ama her mecburiyet gibi sonlandı seninki de. Yaşarken değil öldükten sonra anlaşıldın. Sana bugünlerde duyduğumuz derin alakayı nasıl karşılıyorsun bilmiyoruz ama yazdıklarından anlamamiz gerekirse, sen bir biçimde bizi hissedecektin. Aslında biliyordun yaşarken anlasilmayacağını, içimize dert olsun diye yazdin bu cumleyi de. Şimdi sen nerdesin diyelim diye bize nerdesiniz dedin. Kahramanlarının intihar biçimleri rol model oldu içimizden Selim gibi ayrılanlara... Anlasilmadin, bir çok kez anlasilmadin, hem de anlaşılma ihtimalin varken. Anlaşılmak bedava ve mumkunken. Yaşamak için tutamak aradın. Ya yoktu ya da bulamadın. Tutunamama bir fikir değildi deneyimdi sende. Tehlikeli oyunlar dedin, korkuyu bekledigimizi yüzümüze vurdun. Sonra yine " delice bir şey yap! diye bağırıyorlar vızıltılı seslerle. eşya sana karşı mı geliyor, kır onu! sana boyun eğmeyen otlara vur tekmeyi! her şeyi parçala...

Vermeyince Mabud...

Sultan Mahmut kılık kıyafetini değiştirip dolaşmaya başlamış.Dolaşırken bir kahvehaneye girmiş oturmuş. Herkes bir şeyler istiyor. -Tıkandı baba, çay getir -Tıkandı baba, oralet getir. Bu durum Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş. -Hele baba anlat bakalım, nedir bu Tıkandı baba meselesi? -Uzun mesele evlat, demiş Tıkandı baba -Anlat baba anlat merak ettim deyip çekmiş sandalyeyi. Tıkandı baba da peki deyip başlamış anlatmaya; -Bir gece rüyamda birçok insan gördüm ve her birinin bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. "Benimki de onlarınki kadar aksın" diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım. Ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı. Bu sefer içimden "Onlarınki kadar akmasa da olur, yeter ki eskisi kadar aksın" dedim ve uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı. Ben yine açmak için uğraşırken Cebrail göründü ve "Tıkandı baba, tıkandı. Uğraşma artık, dedi. O gün bu gün a...

Evde Yoklar

  Durmadan avuçlarım terliyor, İnildiyor ardımdan Girdiğim çıktığım kapılar. Trenim gecikmeli, yüreğim bungun, Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar. Ne zaman bir dosta gitsem, Evde yoklar.     Dolanıp duruyorum ortalıkta. Kedim hımbıl, yaprak döküyor çiçeğim, Rakım bir türlü beyazlaşmıyor. Anahtarım güç dönüyor kilidinde, Nemli aldığım sigaralar. Ne zaman bir dosta gitsem Evde yoklar.   Kimi zaman çocuğum, Bir müzik kutusu başucumda Ve ayımın gözleri saydam. Kimi zaman gardayım Yanımda bavulum, yılgın ve ihtiyar. Ne zaman bir dosta gitsem, Evde yoklar.   Bekliyorum bir kapının önünde, Cebimde yazılmamış bir mektupla. Bana karşı ben vardım Çaldığım kapıların ardında, Ben açtım, ben girdim Selamlaştık ilk defa.

Dua

"İlâhî ! Hamdini sözüme sertâc ettim zikrini kalbime mi'râc ettim kitâbını kendime minhâc ettim ben yoktum var ettin varlığından haberdâr ettin 'aşkınla gönlümü bîkarâr ettin 'inâyetine sığındım kapına geldim hidâyetine sığındım lütfuna geldim kulluk edemedim 'afvına geldim şaşırtma beni doğruyu söylet neşveni duyur hakîkatı öğret sen duyurmazsan ben duyamam sen göstermezsen ben göremem sen bildirmezsen ben bilemem sen söyletmezsen ben söyleyemem sen istetmezsen ben isteyemem sen sevdirmezsen ben sevdiremem sevdir bize hep sevdiklerini yerdir bize hep yerdiklerini yâr et bize erdirdiklerini sevdin habîbini kâ'inâta sevdirdin sevdin de hil'at-ı risâleti giydirdin makâm-ı ibrâhîmden makâm-ı mahmûda erdirdin serdâr-ı asfiyâ kıldın hâtem-i enbiyâ kıldın muhammed mustafâ kıldın salât u selâm tahiyyât u ikrâm her türlü ihtirâm ona..."