Tomris'çe

Aşkı inkâr etmek Tanrıya karşı işlenen bir suç olurdu
“Çok uzaktan gelip,
Çok yorgun, sararmış bir merhaba gibi,
Gelip giriyorsun koynuma.
Karnının gizlisinde gevşiyorum,
Yüzyıllarca bu mahzende kalmak istercesine.
Oturup dizlerinin dibine,
İçinin uğursuz yaralarını öpüyorum.
İyilik perim,
Büyücüm,
Katılıp aşk ayinlerine,
Günahkâr müridin olmak istiyorum.
Biliyorum, aşk gidecek,
Çok uzaktan gelip,
Çok yorgun,
Sararmış bir merhaba gibi,
Çıkacaksın koynumdan,
Bilmediğim bir kente doğru,
Arkanda öleceğimi bilerek…”
“Aşkı inkâr etmek, Tanrıya karşı işlenen bir suç olurdu. O da doğanın kanunu.” (Jan Eyr Filmi)
Tomris, değil aşkı inkâr etmek, aşk olmuş, aşka gövermiş, aşk dolmuş, aşk boşalmıştır. O tepeden tırnağa aşk kadınıdır. Tıpkı Nazım’ın aşk adamı olması gibi…
Aşk ve şiir “ben”in kendisini aşmasıdır. Yaşamın zulmüne karşı bir başkaldırıdır.
Ece Ayhan aşk için ; “Aşk örgütlenmektir, biraz düşünün ağabeyler.” Diyor.
Söz konusu edilen, iç dünyamızın örgütlenmesidir. Yalanlara, dolanlara bulanmamış yoğun bir duyarlılığın örgütlenmesidir; aşk.
En yalın ifadesiyle; aşk, insanın kendi doğasını örgütlemesidir.
Doğal yaşam daima anonim dil kullanmıştır.
Bu dil şiir ve aşkta daima özelleşir.
Şiir özel bir dil yaratmaksa, aşk; özel bir dünya, bir ülke yaratmaktır.
Belki de bundandır; Tomris’in aşka gönüllü sürgün olması.
Aşkta ve şiir de söz dilden değil, kalpten çıkar. Biliriz ki, dilden çıkan söz hiçbir zaman kulağı aşamaz. Ama kalpten çıkan söz, kalbe kadar uzanır.
Aşk gibi şiirde iki insan arasında “zekânın değil”, “ruhların sohbetidir.”
Tomris de yaşadığı aşklarda, aşkla sohbetler kurmuş, aşka ve şiire ve edebiyata heyecan ve tutku olarak hayat vermiştir.
Tomris, topluma, kültüre, dine, tanrıya, otoriteye ve çevreye inat “ben”ini karşısındaki “ben”e sürgün etmekten çekinmemiştir.
Aşk olmuş. Aşka durmuştur. Tepeden tırnağa aşk kesilmiştir.
Bundandır ki, Ülkü Tamer, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Edip Cansever Tomris’e aşık ve Tomris’in aşk adamları olmuştur.
Nasıl ki, şiir ve aşk olmaksızın insan hayatı insan hayatı değilse, Tomris ve aşkları; hayatlarını aşkla insanlaştırdılar ve aşk olarak yazıldılar. Aşkta şiir, şiirde aşk oldular…
Aşk; asi çocukların – Ülkü Tamer, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Edip Cansever- birbirine tutunma halidir.
Onlar ki, insanların birbirine dokunmadığı ve birbirini tükettiği bir toplumda, aşk olmasını bildiler. Aşklarına aşk, dostluklarına dost olarak pervane oldular. Aşkla insanlaşıp, insanda aşkı mümkün kıldılar.
Onların aşkları da oldu, acıları da. Müşkülleri de oldu, güzel günleri de.
Onlar, müşkül hallerinde gönülleri birlemekten geri durmadılar.
Asla aşklarından husumet yaratmadılar. İnsanda aşk, aşk da insan oldular.
Severek insanlaştılar, insanlaşarak sevdiler.
Şiir aşkı sever, aşkta her sözün şiir olduğu yanı.
Şiir “bir varmışları”, “aşkta bir yokmuşlar” söyler…
Tomris’in aşk gibi şiirleri, şiir gibi aşkları oldu.
İmajın kutsal olduğu, insanın tüketildiği garip çağlarda yaşıyoruz!
İnsan imajın arkasında kalmış, görünmüyor. İnsan nesneleşmiş ve tüketim nesnesi haline getirilmiş.
Tüketimin erdem sayıldığı garip çağlardayız!
Öyle bir çağ ki; insan tükettikçe kendini tüketiyor ve insan potansiyel tüketici haline geliyor. Tüketim toplumu kendi değerlerini yaratıyor.
Aşkı ve sevgiyi kendi bağlamından kopartarak yaşayan bir toplum olduk.
Aşk ve sevgi; tüketim ve imaj toplumu tarafından tüketiliyor, yok ediliyor.
Aşkın ve sevginin tüketilmesine sessiz kalmak istemeyenleredir sözümüz!
“Şiir için aşk, aşk için şiir gerekir. “ derler.
Önce aşk vardı, sonra söz...
Aşk olun, aşk kalın…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aslına Kargış...

Ben Seni Bıraktıysam..

BUL BENİ OLRİC-OĞUZ ATAY