Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Olric 2

Kuruyup sararmış bir yaprak gibi parçalandı gözümde gece, Oradaydım; konuşmadım Ki -Konuşsam ihtilal olurdu ihanetime. Ben ölüme aşkı anlatıyorum olric, kan ve kül yan ve öl. Sus olmuş beklerken duvarlara çarpa çarpa söndürebildiğim gözlerimdeki ışığın semenderi kim? Kim intihar eder bu gece, Ben yine yüzme bilmediğimi nereye kadar yüzdükten sonra hatırlar ve boğulurum. Hangi aşk iki çocuk taşır koynunda. Hangi gardırop saklar gidişlerimi hangi bavul toplar. Kan ve kül olric Ya ölelim bu akşam ya da içelim kalk hadi gel Kasıklarımı yıkıp geçen sel ol ya da çok artçılı bir deprem gözlerimde. Yüzün ki; sonbahara yatkın Yüzün ki; gözlerimde boğulmaktan korkuyor besbelli, mesela yüzün tenimin teninden şarampole yuvarlanmasının aynası. Yüzün pusula, hep yanlış yönleri gösteren. Yüzün; aynı anda iki kişiye satılmış aynı numara uçak bileti hep yere çakılan. Yüzün içimi içine alabilir mi olric? Yüzün aynı ilmikte sallanmayı göze alabilir mi? Gerçek aşk’sa, seni gerçek olandan yadsır ve v...

Lal...

Sustuğum şeyler var, hiç konuşmadıklarım… İçinde kaybolduğum şehirler ve içimde kaybolup giden insanlar var.. Eskisi kadar kafama takmasamda bazı şeyleri bazen yinede içimin almadığı haksızlıklar var! Hakettiklerimle, vazgeçtikleri mi ayırdığımdan bu yana solumu sevdiklerime, yolumu ise Allah'a bıraktım… O'ki; varacağım yeri de duracağım yeride benden daha iyi bilir…

Aslına Kargış...

Kavuşamazsan aşkın olur kavuşursan ikinizin vuslatı... İnşirahlarla inşa ettim seni yüreğime Yasinlerle ördüm çelik zırhını Eşarbını seccade yaptım göz kapaklarımın aminlerine Vesveseler alamaz seni düşlerimdem Kara bakışların göz kapaklarının kilidi olsun Hiç bir yüreğin rengini seçemez ol Kan kırmızı dök göz yaşlarını. Ahlarımın hakkı yok üzerinde; Vefasız olduğun gecelerde. Tuttuğun orucun Ettiğin niyetin Kıyam kıldığın kıblen Ve eğer varsa; seni vicdanın affetsin. Hak terazisine konulduğunda yüreğin Haram ettiğin gecelerimin hesabı sorulacak seccadenden. İşte o vakit tülbendine sardığın gözyaşların bile davacı olacak gözlerinden. Af dileyecek bir ben bulamayacaksın... Döktüğün gözyaşın Aldığın abdestin Ve eğer varsa; seni vicdanın affetsin... Mesafe mutlu ediyor dedin ya sen Musallaya koyduğunu bilmeden yüreğimi Musallat olsun yalnızlık sana Masallarda kalsın sevdaların Duyguların yüreğinden hicret etsin... Çektiğin tesbihin Açtığın avucun Döndüğü...

AY IŞIĞINA MEKTUPLAR 3

Bazen bir kelimeyi telaffuz etmek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Bir kırık camın parçaları dökülür yüreğine.  Susarsın.  Bardaktan boşalan yağmur olup, üstüne gelir hüzün. Ağlamak kesmez içini, seni avutacak her şeyden mahrum kalırsın. Üstelik; hatır soranı kalmamış bir ihtiyarın, bayram sabahları, perdesi erkenden açılmış pencerelerde bir görünüp bir kaybolan komşularına çevirdiği bakışları kadar yalnızsın. Ne eski fotoğraflardan kalan bir hatıra, ne de çocukluk yıllarının gülümseyen yüzü. Yanında hiç kimseyi bulamazsın. Bildiğin her yer uzak, tanıdığın herkes yabancı.  Yine de ağlarsın.  Bazen birine katlanmak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. En çaresiz bir gününe uyandığın gurbette bile olsan, yolunu değiştirmek düşer aklına; kaçarsın. Ayak üstü geçiştirilen kısa bir zaman, koca bir gün olup ayağına dolanır. Tahammül etmeyi kolaylaştıracak ve kendine, “aslında iyi biri” diyebileceğin yalanlar ararsın. Konuştuğun her cü...

SAKLAMBAÇ

Yumdum gözlerimi ve yaslandım soğuk betonarmeye: Bir, iki,üç derken on... Önüm-arkam,sağım-solum sobe. Saklanmayan ebe. Kendimi arıyorum. Döndüm ardımı, Açtım gözümü. Kulak kesildim etrafa. Sessizce adımladım adımlarımı. Kendimi arıyorum. Solda mıyım? Sağda mı? Tekkede miyim? Takvada mı? Helal de miyim yoksa haramda mı? Günahta mı sevapta mı? Yolda mıyım yolsuzlukta mı? Yalanda mıyım gerçekte mi? Kim bilir nereye saklandım yine Kim bilir saklandığım yer nerede. Belki de komşunun bahçesinde Erik ağacının dalında Ve yahut incir ağacının gölgesinde Hangi kapının veya taşın arkasında Olsa olsa annemin dizinde; Saçlarımı okşamasının huzurunda Tuttum elimden bir çocuğun elini tutar gibi Kendimi arıyorum. Avazım çıktığınca bağırıyorum; Elma dersem çık, armut dersem çıkma. Hiç biriniz mi duymadınız? Hepiniz mi sağırdınız? Kendimi arıyorum. Buldum... Buldum... Sonunda buldum kendimi derken Seni buluyorum. Sonra kazan çömlek patlıyor Yeniden betonarm...

Tomrisim

Ey Sevgili! Ben gurbetim, sen yurtsun!.. Kadınım, Tomris’im; “Bir kandilin içinde ürken aydınlık” misali, dikip gözlerini göz bebeklerime “kurşun gibi ağır bir suskunlukla”, müşkül bir aşkın cefasını üzerine örttüğünü biliyorum… Bu yüzden, sırf bu yüzden, senin için kurduğum cümleler hep eksik, hep öksüz kaldılar! Bildiğim şu sevgili! Kaderimin, kaderine tecelli olduğu ve yokluğunda kalbimi dipsiz kuyularda çoğalttığımdır. Nasıl ki; “çölün merhametli kalbinde su her şey anlamına gelirse, sen ve sen de hak edilmiş sevgi, benim için her şey anlamına gelirdi sevgili…” Nasıl ki, “ırmaklar kendi derinliklerinde boğulurken, çöller de kendi susuzluklarında kavruluyorsa, sen ve sende hak edilmiş sevgiden yoksunluk da beni kederli kılıyor…” Seninle birlikte ve sen varken, Seninle birlikte ve sen yokken, Birbirimizden uzak ve yitikken, Ve sevgin hep varken; Bil ki; “ben bedenim, sen ruhsun.” Bil ki; “ben gurbetim, sen yurtsun.” Bil ki; “ben parçayım, sen bütünsün.” Bil ki; “ben gölg...

Tomris'çe

Aşkı inkâr etmek Tanrıya karşı işlenen bir suç olurdu “Çok uzaktan gelip, Çok yorgun, sararmış bir merhaba gibi, Gelip giriyorsun koynuma. Karnının gizlisinde gevşiyorum, Yüzyıllarca bu mahzende kalmak istercesine. Oturup dizlerinin dibine, İçinin uğursuz yaralarını öpüyorum. İyilik perim, Büyücüm, Katılıp aşk ayinlerine, Günahkâr müridin olmak istiyorum. Biliyorum, aşk gidecek, Çok uzaktan gelip, Çok yorgun, Sararmış bir merhaba gibi, Çıkacaksın koynumdan, Bilmediğim bir kente doğru, Arkanda öleceğimi bilerek…” “Aşkı inkâr etmek, Tanrıya karşı işlenen bir suç olurdu. O da doğanın kanunu.” (Jan Eyr Filmi) Tomris, değil aşkı inkâr etmek, aşk olmuş, aşka gövermiş, aşk dolmuş, aşk boşalmıştır. O tepeden tırnağa aşk kadınıdır. Tıpkı Nazım’ın aşk adamı olması gibi… Aşk ve şiir “ben”in kendisini aşmasıdır. Yaşamın zulmüne karşı bir başkaldırıdır. Ece Ayhan aşk için ; “Aşk örgütlenmektir, biraz düşünün ağabeyler.” Diyor. Söz konusu edilen, iç dünyamızın örgütlenmesidir....

Bakale

Benim babaannemdi, ama bütün köyün, annemgilin ve dedemin dediği gibi Bakele derdim ben de ona. Dedeme ise dede. Dedem, babamın anneme davrandığından daha iyi davranırdı Bakele’ye. “Sen yorulma, ineği ben sağarım.” Gider sağardı. “Su vereyim mi Bakele?” Verirdi. Bazı geceler çok soğuk olurdu yayla, “Dur Bakele…” derdi Bakele’nin elindeki odunları alıp. “Sobayı ben yakarım.” Yakardı. Şehre indiği her sefer kalın kalın kitaplar getirip “Bakele…” derdi, “Al. Oku sen. İşlere ben bakarım.” Bakele dedeme kocaman güler, “Sağ ol İbrahim.” deyip gömülürdü getirdiklerinin arasına. Okurken, suyun altına girmiş de nefesini tutuyormuş gibi gelirdi bana. Sıkılırdım önce, sonra korkardım, sonra gidip dedemin eteğini çekiştirir, “Bakele’ye bi şey mi oldu dede?” diye sorardım. “Şşt.” derdi dedem. “Okuyor oğlum, ne olacak? Hadi gel, biz de gazetenin resimlerine bakalım seninle.” Alırdı beni kucağına, işaret parmağıyla göstere göstere okur, anlatırdı. “Sen niye okumuyosun dede?” “İşte ben de ga...

Noktalama İmlası

Bir gün insan “virgül”ü kaybetti. O zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleler basitleşince düşünceler de basitleşti. Sonra “ünlem” işaretini kaybetti. Alçak bir sesle, ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne bir şeye kızıyor ne de bir şeye seviniyordu. Hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu. Bir süre sonra “soru işareti”ni kaybetti ve soru sormaz oldu. Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu. Ne evren ne dünya ne de kendi apartmanı umurundaydı. Birkaç yıl sonra “iki nokta” işaretini kaybetti ve davranış nedenlerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti. Ömrünün sonuna doğru elinde sadece “tırnak işareti” kalmıştı. Kendine özgü tek düşüncesi yoktu. Yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu. Düşünmeyi de unutunca artık son “nokta”ya ulaşmıştı...

Ben seni severim sevmesine...

Ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil Nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan. Belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü Biraz Nietzsche biraz Kant kafan karışmış belki Parlıamanet'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı? Pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı! Kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi. İyi kitaplar okudum bir boka yaramadı.. Ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum Durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar Sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız İşin yoksa çiçek al,saç tara, parfüm sık. Küsmesi,barışması,ayılması,bayılması Hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması Meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı! Güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi. Bir sürü güzel kadın girdi hayatıma Hepsi ağzıma sıçtı.. Ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil. Her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister Seninle benim yan yana oturacağımız çekyata Ne ilahi adalet sığar ne ...

Ay Işığına Mektup 2

Resim
Nereye baksam sen varsın. Baktığım her yerde, duyduğum her seste seni ararım, aradığım her yerde seni anarım. Konuştuğum her kelimenin, kurduğum her cümlenin öznesi sen,yüklemi sen,anlamı sen. Mana sen, manası senden. Gün batımı olur karanlık gibi üzerime örtülen sen, gökyüzünde yol gösteren yıldızlarım, karanlığımı parçalayıp penceremden sızan ay ışığım sen. Bir sara hastası gibi vuruyorsam uykumu sözlerinden, tutuluyorsa bedenim aniden, anlamsız hareketler yapıyorsam, her gece tutuyorsam 3-5 nöbeti hepsi sen. Gündoğumum, burnumda tüten ten kokusu sen. Her gün gündoğumunda açılıyorsa umarsızca gözlerim, nefes alıp verebiliyorsam, durmadan çarpıyorsa kalbim hepsi senden. Görebiliyorsam, duyabiliyorsam, tutabiliyorsam, düşünüyorsam hepsi sen. Gidilecek yol varsa sen, kaldırımlarda hiç bir şeye maruz kalmadan (Kûn sözüne nail olmuş.) başına çıkaran yaban çiçeği sen. Yorulduğumda gölgesine sığındığım ağaç, gök yüzüne baktığım da huzur bulduğum mavi, çoçuk gibi üstünde taş kaydırdığım ne...

Aşk

Aşkı yağmura benzetmek lazım, hani göğüne bi türlü dönmeyi düşünemeyen yağmura. Aşk kovalamaktan çok kaçmaya; Görmekten çok özlemeyi Dokunmaktan çok düşlemeyi sever. Öyle haindir ki bu aşk, nerde imkansız varsa gider onu seçer. Aşk üzerinden her şey söylenmiştir,ama herkes tarafından değil, şairler ve yazarlar takımından söylenmiştir. Onlar aşkı anlatmak için bu kelimelerden hep medet ummuşlardır. Yanlış, ters! Sözlerden çok gözlerdedir aşk. Aşkı anlamaya çalışmak en büyük hıyarlıktır. Kim anlamışki sen anlayacaksın? Sen aşıksın bir kere o değil ki! Aşk var ya bu namuzsuz aşk, gülü dikeni var diye üzülmekten ziyade,bir diken çiçek açmış diye sevinmeye benzer.

Özrü özüm

Yaşadığım süre boyunca hep MERHAMETİMİN arkasından yürüdüm, beklentilerimi arkada BIRAKTIM. Kimseden bir şey BEKLEMEDİM, doğrusu bu sanıyordum çünkü. Yaşadıklarımı, yaşayamadıklarımı İÇİMDE sakladım, SUSTUM, bastırdım, olsun dedim İNSANLIK ben de kalsın. Verdim, hep VERDİM karşılığını alıp alamadığıma BAKMADAN, aslında güçlü olmak değildi istediğim, ama olmak ZORUNDAYDI … M ve oldum…… Kendimi hep ERTELEDİM. Kimsenin beni anlamadığını bildiğim halde hayatıma girenleri bana verilmiş KUTSAL bir görev olarak gördüm… Herkesi mutlu etmek zorundayım ZANNETTİM. Benim de mutlu olmam gerektiğini UNUTMUŞUM… Görevim neyse en iyisini yapmalıydım ki VİCDANIM rahat etmeliydi. Birilerinin de bana karşı GÖREVLERİ olduğunu hiçe saymışım oysa… NE YAZIK Kİ; Karşımdakilerin EKSİKLERİNİ tamamlamaya çalışırken, onların HATALARINI görmeye vaktim kalmamış SANKİ… Beni ÜZMELERİNE bakmadan, karşılığında ne ALDIĞIMA, ne hissettiğime ALDIRIŞ etmeden hep VERDİM.. Kendimi nasıl da UNUTMUŞUM… Unutturmuşlar aslında…. P...
Resim
Kaderdir senin yaşadıkların ya da yaşayacak oldukların. Nefes aldığımız sürece her yaşanan güzel anılarımız için nedense çoğumuzun aklına gelmez kaderimiz, şükretmeyi unutur üç günlük dünyanın güzelliğine dalıp gideriz. Kendimizi bile unuttuğumuz toz pembe güzellikten uyanıp çirkin tarafını yaşamaya başlayınca; bende ki kaderde kader mi hep beni mi bulur neden ben diye başlarız söylenmeye. Kader konuşunca senin gözün görmez kulağın işitmez dilin konuşmaz perde iner susarsın, anlamazsın olup biteni yaşamaya başlarsın. Kaderini güzel ya da çirkin kılmak senin elindedir... İsyan etme şükret ve hiç aklından çıkartma: "Biz her insanın kaderini çabasına bağlı kıldık" (İsra Suresi 13.ayet)

Aslına

Gözlerini Cemal Süreya yazsın, Saçlarını Rıfat Ilgaz, Endamını Hasan Hüseyin yazsın, Masumiyetini Sunay Akın, Dudakların Edip Cansever’den, Hasretin Nazım Hikmet’ten, Sevdan Ahmed Arif’ten, Okuyanın ben olayım yaşayanın da ben...

Keşke

Keşke beni hiç hayatımdan gitmeyecekmiş gibi, hiç aldatmayacakmış gibi, hiç göz yaşı dökmeme izin vermeyecekmiş gibi seven biri olsa. Üşüdüğümde ısıtmaya çalışacak biri de olabilir. Ya da sabah erken kalkmam için geç yatmama kızacak biri. Dışarıda çok kaldığımda eve gitmemi isteyip beni azarlayacak biri. Ne bileyim, benden başkasını asla göremeyecek biri. Görse bile “sadece arkadaşı” dediğimde cümlenin tam anlamını bana hissettirebilen biri..Başkalarıyla olabilir, gülebilir, konuşabilir, dokunabilir. Ama hep aklının bir köşesinde oluyim mesela. Başkalarına anlatırken benim anlattığıyla ilgiliği ne düşünebileceğimi tartsın mesela. Ben sınavımdan kötü not aldığımda bana kızsın. Beni azarlasın. Ağzıma sıçsın. Yeri geldiğinde annem, yeri geldiğimde babam da olabilir. Gözünde küçük gözükebilirim. Gurursuz olabilirim. Ama bu “zaten beni naparsam yapayım sevecek” gibi salak salak düşünmesini sağlamasın. Sonra ben kötü olduğumda hemen beni arasın. Ben açmıyayım telefonu. Ama o, hep arasın. So...

İcadını Seveyim

Olur da sesini duyup aramak istersen diye Graham Bell telefonu icat etti. Duygularınla tek başına kalma diye, Howard Armstrong radyoyu icat etti. Olur da acını bastırır diye söyledi Sezen Aksu bütün şarkıları. Bir gün duygularını, acılarını, hatıralarını içinde tutamayıp yazmak istersin diye Nicolas Conte kalemi icat etti. Belki günün birinde yeri gelir de bütün yazdıklarını silmek istersin diye Charles Condamiene silgiyi icat etti.. Mesafe sorunu daha çabuk çözülsün diye Gervett Morgan trafik ışıklarını icat etti. Robert Boyle, derin bir aşk acısından sonra sarmış olduğu sigarayı yakmak için kükürtlü bir kibriti icat etti. Lidyalılar parayı, Mezopatamyalılar birayı, Smirnoff kurşuna dizilme tehdidine rağmen votkayı icat etti. Sonra sen.. Gitmek diye bir şeyi icat ettin. İcadını seveyim.

Aşk...

Boşversene biz aşık olmayalım birbirimize. Konsere gidelim biz, Maça gidip küfür edelim.. Uçurtma uçuralım ya da, kumsalda uzanıp deli gibi içelim. Gecede yıldızlara bakalım mesela.. Bisikletle gezerken yağmur yağsın, sırılsıklam olalım.. Benimle kek yap, balık tutalım sonra tekrar denize atalım. Boşver aşık olmayalım biz.. Aşk korkutucu ! Beraber eğlenelim en iyisi, Ama hep benimle uyu..

Yağmur

Sen yoktun o zamanlar, çocukluğumda en çok yağmuru severdim ben... Ne zaman bir dert gelse bana, yağmur yağar, dinler, dokunur, ve topraktan kalkan o kokuyu koklardım... Ateşim sönerdi... Sonra büyüdüm... Gözlerini gördüm, yandım, yağmur yağdı, ve ilk kez sönmedim... Ben yağmurdan daha fazla bir seni sevebildim...
AY BÜYÜYOR PENCEREMDE Ay büyürken pencerelerden Tülbentsiz kurşunlar döktürdüm saçlarıma Yaşlı ebelerin gümüş cezvelerinden Efsunlu bir sözsün şimdi, kitaplar açıldı Kulaklarımda sancısı büyüdü kelimelerin Kuyular sularını çekti, tılsımlar ortalığa saçıldı Odamda çığlıkları garip suretlerin Bir eksik yaşamaktır bilesin Ah bu senin yok olur gibi hallerin Kayboluşların, geri dönmeyişlerin Dar ağaçları kurulur  alnımın tam orta yerine Her sabah orada can verişlerin Yas evi gibi sokulurken kadınlara Ansızın geliverişlerin Ay büyürken odalarıma

Bir Özlemin İzdüşümü

Eğri çizgiler dalgın İki kaşım üzerinde İki kaşım üzerinde bir ağrı Gözlerim yanıyor günlerdir Gözlerimde bir yangın. Bir yanım gündelik şeyler Evdir ekmektir Yaşadığım kaskatı; Bir yanım olmadık türküler söyler Yoldur özlemdir Benim en güzel düşlerim İçimde kaldı. Bir yerlerim eksiliyor günlerdir Bir yerlerim eriyor Günlerdir başımda bir esrik bulut Ben süt mavilerde umarken günü Aykırı sularda akşam oluyor Şükrü Ağabey

Vazgeçtim

Resim
Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim. Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim. Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim. Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim. Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim. Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim. Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim. Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim. Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden sen olduğun için vazgeçtim. Bencil olduğun için vazgeçtim! Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi; çünkü sevgim yüceydi. Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım. Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.

Şiirin Öznesi Şairin Katilidir

Müstakbel Sevgilime Alternatif Özgeçmiş Yüksek sesle konuşma olur mu benimle? Fısılda yeter, duyarım ben, bağırma ne olur.. Ve lütfen benim sesimin yüksek perdeden çıkmasına da aldırma. Kalabalık evde büyüdüğüm için birbirimize bağırmadan duyuramazdık sesimizi. O yüzden küçük harflerle konuşmayı bir türlü beceremedim. O zamanlar da farkındaydım aslında, ne kadar çok bağırırsam o kadar az anlaşılıyordum, ama bu bir aile geleneğiydi. En çok babam bağırırdı anneme, ara sıra da annem babama. Öyle anlarda kendimi mutfağa kapatırdım ve seslerini duymamak için bağıra çağıra saçmalardım. (Saçmalamaya meyyalim ta o zamanlardan miras olmalı) Ama ne yaparsam yapayım duyardım. Ya ellerim çok küçüktü ya da kulaklarım çok büyük. Bir türlü tam olarak kapatamazdım. Mutfak kapısının altından sızan ses, kapatamadığım kulağımın içinden beynime girerek beni yiyip bitirirdi. Hiçbir şey anlamazdım. Neden kavga ettikleri hakkında da hiçbir fikrim yoktu. Galiba onlar da bilmiyorlardı nedenini. Onlar amaçsız...

GİT

Gidiyorsun!!! Senden geriye sadece soğuk kaldırımlar üzerine ayak izlerini bırakıyorsun. Oysa bilmiyorsun; Ben kanıyorum. Anlamsız cümleler kuruyorsun yüzüme bakarak. Konuşamıyorsun... Şayet gideceksen  Şimdi çek git benden. Mümkünse arkana bile dönüp bakmadan; Git benden. Oysa sen sadece adımı biliyordun; Hikayemi değil. Şimdi çek git benden. Mümkünse sessiz, sedasız,kıpırtısız olsun gidişin. Varlığını hissettiremediğin gibi gidişini de hissettirme bana. Artık git benden; Adın hiçliği andırıyor bende. Ya da  dur; sus ve dinle… Beni gözlerinin saklı bahçesine diri diri gömen kadın. Özgürsün artık. Uça bilirsin! Dilediğin gibi kanat çırpa bilirsin. Hadi mutlu ola bilirsin artık; Doya doya sevine bilirsin. Çünkü adın boşluğu kaplıyor bende. Benli giydiğin mutlulukları yüzünden söküp at artık. Şimdi gitme zamanı; Hadi git artık.

Uç Kuruş...

İyi bir insan olmak yetmez bazen hayatta. Eğer doğru bir yürekle yanlış bir insanı seviyorsanız; iyi olmanızın hiçbir ehemmiyeti yoktur o insanın gözünde. Sizin aklınız onun gözlerindeyken; onun tek derdi sizin yerinize daha varlıklı, daha gösterişli birini bulup bulamayacağının muhasebesindedir. Çünkü ne de olsa artık siz onun için çantada kekliksinizdir. Fakat siz bu şeytani fikri çok sonraları fark edersiniz ama iş işten çoktan geçmiştir… Bu tip insanlar sizi son ana kadar kandırırlar. Siz onu terk etmeye kalktığınızda; sanki sizi gerçekten seviyormuş gibi: ‘Ne olur beni bırakma, sensiz yapamam!’ derler. Siz ise dibine kadar yalan olan bu feryadı yine gerçek zanneder ve son anda bir daha kandırılırsınız. Aslında o insanın derdi sizin ondan vazgeçmeniz değildir. Onun gizli hesabı, sizin onu terk etmenizi değil; onun sizi terk etmesini sağlamaktır. Çünkü kibir, şeytanın en sevdiği günahtır. Tüm yalan ve ihanetlerine rağmen atmaya kıyamadığınız o insan, sizi daha ilk fırsatta yerle yek...

İyi Değilim...

İyi değilim bu aralar; Nasılsın sorusuna, alışagelmiş bir ezber söz konusu hep İyiyim . Bir tiyatro sahnesinde, mutluyu oynayan ayyaş başrol gibiyim. Önümde, arkamda, sağımda, solumda, beni izleyen gözler; Ne de olsa insanlar gülmek ister, komedi bekler. Şizofrenik bir hayal kadar yalandı oysa ki, gördükleri sahneler. Her koltuğa bir insan, her insana bir bilet ve her bilete bir numara var; Kapıdaki biletçi kadar umarsız aslında koltuktaki tüm insanlar. Aralarında bir şair, bir yazar, iş adamı, öğrencide var, hepsinde bir fular. Buysa medeniyetin simgesi, daha çok yolum var. Bir oyun sahnesindeyim, adı Hayat; Oynasak bir dert, oynamasak kabahat. Başrolü hakkımla verdim, unutmuşluklarım da var. Dedim ya, İyi değilim bu aralar.

Ben Seni Bıraktıysam..

Bırak. Ne olacaksa oluyor zaten. Engel olamıyorsun, Tahmin edemiyorsun. Seçim yapamıyorsun. Herkesin haklı sebepleri oluyor, herşeyin sonunda. Çünkü ile başlayan cümleler kuruyorlar sana. Alışıyorsun... Hatta aldırmıyorsun. Sen beni unutabildin mi, bilmiyorum. Ben seni aramıyorsam, korktuğumdan. Biraz alıştığımdan, Biraz aldırmadığımdan, Biraz aldatılmışlığımdan. En çok farkında olduğumdan.. Aslında ben seni aramıyorsam canım, Üzerine toz kondurmazken, çamura saplandığını görmeye tahammülüm olmadığından.. Ben seni bıraktıysam, Sana tutundukça ellerimi parçaladığından, İnceldiğinden, Kopacak olduğundan.. Ben seni bıraktıysam, Senin tellere takılan uçurtmalar gibi yırtıldığından. Bir daha seni göklere yükseltemeyecek olduğumdan. Ben seni bıraktıysam, Acıma merhem değil, tuz olduğundan. Aradığım parçalarım olamadığından değil, var olan parçalarımı da kaybediyor olduğundan. Ben seni bıraktıysam, Senin satın alınmaya meyilli, benim seni satmaya gönüllü olmadığımd...

BUL BENİ OLRİC-OĞUZ ATAY

( Koca Bir Ömrü Harcamak Dedikleri Gerçeğin Altını Seninle Çizdim BEN) Güçlü olmak artık beni yoruyor olric herkese karşı dimdik olmak… arkasında durmak attığım her adımın yoruyor… Ki buralarda bilmem hangi uykunun hangi köşesinde… beklemedeyim hiç gelmeyecek olanı uyan olric … doğrul… ……….seni bekliyor….. düş değil gerçek …………..seni bekliyor… yanımdaymışsın yalanına kendimi kandırırken derdin tam orta yerine düştüğümün farkında değildim elbet kimseye arka bahçelerimden geçen katarların ağırlığını duyurmadım duymayın da artık beni… bir yerlerde hep yanlış yapmanın telaşlı kıpırtısını yaşıyorken… o yanlışın artık sonsuza dek düzeltilemeyeceğini bilmenin kıstırılmışlığı ile pusuyorum bazen…. uzun süre gecelere küsüyorum… uzun süre kendime küsüyorum… uzun süre kaleme…kağıda küsüyorum…hayata küsüyorum denizin en sığ yerinden başladık yol almaya olric şimdi kara görünmüyor gerimizde… bugün mektuplarımı postalamak için çıktım sokağa olric en iyi kendime yazarım ben… `kış´ dedi...

AÇELYA

Söze nereden ve nasıl başlarsam başlayayım, ne kadar yazarsam yazayım hep kısa, hep bir şeyler eksik hep bir şeyler yarım kalır açelya... -Ama efendim bunca konuşanların arasında yazmakta büyük bir devrim değil midir? Susturulduğum günden beridir kaç devrim yaşadım bilmiyorum açelya. Dilime varan onca can kırıcı kelimeler var ki çoğunu susturulmadan önce sarf ettim. Can kırdım, hata ettim ve hatamı farkettiğim günden beridir bütün can kırıcı kelimeleri avuçlarıma serpiştirdim. Şimdiler de can kırıcı kelimelerden bir papatya taşıyorum avuçlarımda açelya. Sonra bu kırıklıkları bir bir canıma batırıyorum. Hissediyorum açelya canımı yakışlarımı, kan kaybedişlerimi, günahlarımı, yoldan çıkışlarımı.... Oysa ben öldüm sanıyordum, her şeyi hissediyorum açelya. Ölü biri hissedebilir mi? -Hani bir gün ''ölmek için her gün yaşıyoruz diyen insanlar '' vardı. Siz bunlara üzülerek tebessüm ederdiniz. Ve siz efendim'' bilakis, ebediyen yaşamak için bir gün öleceğiz.'...